🍾 Ramazan Ayı Ve Cuma Günü Ile Ilgili Bir Ayet
Kur'an-ı Kerim'de Regaip Kandili ile ilgili herhangi bir ayet bulunmamaktadır. Receb ayı ve Regaib gecesi ile ilgili hadisler: Cuma, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İbn-i
2022yılı içerisinde dini günler olarak Ramazan ayının ve Ramazan Bayramı'nın da geçmesi ile birlikte Kurban Bayramı, Hicri yılbaşı, aşure günü ve Mevlid Kandili olmak üzere 4 farklı önemli gün daha yaşanacaktır. Ramazan Bayramı'nın tamamlanması ile birlikte Kurban Bayramı arifesi 8 Temmuz 2022 Cuma günü olacaktır.
Yeni resimli, anlamlı, kısa ve yazılı 11 ayın sultanı ramazan başlangıcı mesajları ve Cuma mesajları. RAMAZAN VE CUMA MESAJLARI 2022. İslam gibi bir dinimiz, Hz. Muhammed (s.a.v) gibi bir peygamberimiz ve mübarek bir Cuma günümüz var. Allah (c.c) dostu, cennetlik kullardan olup dinimize şükredip iman edenlerden yap bizleri
Ramazan Ayında Yapılacak Bazı Dua ve İbadetler. Ramazan ayı 11 ayın sultanıdır. Ümmet-i Muhammed'in ayıdır. Gündüzleri oruçla, geceleri teravih namazlarıyla ihya edilir. Ramazân-ı şerîf Kur'an ayıdır. Bu itibarla, Kur'an okumasını bilen herkes bu ayda bir hatim yapmalıdır. Ramazân-ı şerîfin ilk akşamı.
Aşağıda Ramazan ayı ve cuma günü ile ilgili bir ayet öğrenerek defterinize yazınız kısaca olarak ele alacağız. Ramazan ayı oruç tutmanın farz olduğu bir ay olarak önemlidir ve Cuma günü haftalık bayra olarak kutlanan bir ibadet günüdür. Ramazan ayı ile ilgili ayet şu şekildedir: “Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü
Ramazan ayı ve cuma günü ile ilgili bir ayet öğrenerek defterinize yazınız. Peygamberimiz, ramazan ayının ümmetinin ayı olduğunu ifade etmiştir. Ümmeti Muhammed, Ramazan ayındaki dini performansı ile derece ve mertebesini artırabilmektedir.
Bu yıl Ramazan-ı Şerif'e 27 Haziran Cuma Akşam ezanıyla beraber kavuşacağız İnşaAllah. - İlk Oruç ise 28 Haziran 2014 günü tutulmaya başlanıcaktır. - Bize düşen bu mübarek Ramazan ayında azami istifadeler ile Allah’ın rızasına kavuşmak. -Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhissalatu vesselam'ın müjdesine nail
Ramazan sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir. Ramazan ihsan ve yardımlaşma ayıdır. Mü’minin rızkı bu ayda artar, bereketlenir. Ramazan ayı öyle bir aydır ki, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden azad oluştur.” buyurmaktadır. Oruç ayı olan Ramazan ayı, birçok hikmeti ihtiva eder.
Cumagünü kıyamet kopacaktır. Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, o saatte bütün dualar kabul olur.) (Cuma günü, bayram günlerinden, Arefe ve Aşûre gününden daha kıymetlidir.) (Allahü teâlâ, Cuma günü ölen mümine kabirde azap etmez.) (Cuma günü kırk defa salevat getirenin kırk yıllık günahını Allahü teâlâ
Soru Ramazan ayı ve cuma günü ile ilgili bir ayet öğrenerek defterinize yazınız, Cevap: Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela
ORUÇ VE RAMAZAN İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER . Ramazan ile ilgili ayet-i kerime ve hadis-i şerifleri sizler için derledik. ORUÇ VE RAMAZAN İLE İLGİLİ AYETLER. BAKARA SÛRESİ. Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. (Bakara Sûresi 183)
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delili olarak kendisinde Kur’an indirilen aydır”. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Ramazan ayı ile ilgili olarak: “Bir kimse, inanarak ve sevabını yalnızca Allah ’tan bekleyerek
Y6ZKczA. Aşağıda Ramazan ayı ve cuma günü ile ilgili bir ayet öğrenerek defterinize yazınız kısaca olarak ele alacağız. Ramazan ayı oruç tutmanın farz olduğu bir ay olarak önemlidir ve Cuma günü haftalık bayra olarak kutlanan bir ibadet günüdür. Ramazan ayı ile ilgili ayet şu şekildedir “Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, gönülden Allah’a itaat eden erkekler ve gönülden Allah’a itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla Allah’tan korkan erkekler ve saygıyla Allah’tan korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça zikreden erkekler ve Allah’ı çokça zikreden kadınlar; işte bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.” Ahzâb 35 Cuma günü ile ilgili ayet şu şekildedir “Cuma namazı kılınınca yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.”Cum’a sûresi 62, 10
“Ramazan ayı ve cuma günü ile ilgili bir ayet öğrenerek defterinize yazınız.” ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka ayı ve cuma günü ile ilgili bir ayet öğrenerek defterinize Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa mesela fidyeyi fazla verirse o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Bakara Süresi 184. Artık namazı kılınca, yeryüzünde dağılın. Allah’ın fazlını isteyip-arayın ve Allah’ı çokça zikredin; umulur ki felaha kurtuluşa ve umduklarınıza kavuşmuş olursunuz. Cuma – 10“6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı Cevapları Dörtel Yayınları Sayfa 103” ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz. ☺️ BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
Cuma nedir? Cuma günü ne yapılır? Cuma namazı kimlere farz? Kadınlar cuma namazına gidebilir mi? Cuma günü öğle namazı kılınır mı? Cuma namazının bireysel ve toplumsal faydaları nelerdir? Cuma namazına gitmemenin mazeretleri var mı? İşte namazı öğle namazı vaktinde cemaatle kılınan ve Müslüman, akıl baliğ, hür olan her erkeğe farz namazdır. Yıl içinde Ramazan ayı, geceler içinde Kadir Gecesi ne kadar önemli ise günler içinde cuma günü de o kadar önemlidir. Çünkü cuma günü Müslümanların bir araya geldikleri ve cemaatle haftalık ibadetlerini ifa ettikleri önemli bir gündür. Cuma günü Müslümanların en önemli görevi haftalık ibadet olan cuma namazını kılmalarıdır. Cuma suresinde yüce Allah bütün müminlere şöyle seslenmektedir “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.” Cuma, 9 Ayette ezana, cuma gününe, cuma namazına, cuma namazının farz oluşuna, cuma hutbesine, cuma saatinde alışveriş yapılmaması gerektiğine işaret edilmektedir. CUMANIN ANLAMI NEDİR? Ayette geçen “el-cumuati” kelimesi, “toplamak, bir araya getirmek” anlamına gelen “cem” kökünden türetilmiş bir isimdir. Müslümanlar öğle saatinde camide toplanıp birlikte cuma namazı kıldıkları için Arapların daha önce “arube” dedikleri haftanın bu gününe “Cuma günü” denilmiştir. HAFTANIN EN HAYIRLI GÜNÜ Haftanın en değerli günü cuma günüdür. Peygamberimiz sallâllahu aleyhi ve sellem cuma gününün faziletini şöyle beyan etmiştir “Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür; Âdem o gün yaratılmış, o gün cennete girmiş ve o gün cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet de cuma günü kopacaktır.” Müslim, Cuma, 18 CUMAYA HAZIRLIK Cuma, Müslümanların haftalık bayramıdır. Bu itibarla Müslümanlar, perşembe günü akşamdan bu güne hazırlanırlar. Cumaya hazırlık için boy abdesti alırlar, temiz elbise giyerler, güzel koku sürünürler. Bunu Peygamberimizin sallâllahu aleyhi ve sellem bir tavsiyesi olarak yerine getirirler. Peygamberimiz sallâllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur “Cumaya gelmek isteyen kimse boy abdesti alsın.” Müslim, Cuma, 2 “Ergen olan her kişinin cuma günü gusletmesi, ağız ve diş temizliği yapması ve yeteri kadar güzel koku sürünmesi gerekir.” Müslim, Cuma, 7 CUMA GÜNÜ NE YAPILIR? Müslümanlar cuma günü Kur’an okumak, zikir ve tefekkür etmek, Peygamberimize sallâllahu aleyhi ve sellem salât ve selâm getirmek, tövbe ve istiğfar etmek, camiye gidip vaaz ve hutbe dinlemek suretiyle böyle değerli ve önemli bir günün manevî feyzinden yararlanmaya çalışırlar. “Cuma gününde bir saat vardır ki Müslüman, bu saate isabet ederek hayırlı bir şey isterse Allah ona istediğini verir.” Müslim, Cuma, 15 anlamındaki Peygamberimizin sözüne uyarak dua ve niyazda bulunurlar. İLK CUMA NAMAZI NE ZAMAN VE NEREDE KILINDI? Peygamberimiz sallâllahu aleyhi ve sellem Medine'ye gelmeden ve cuma ayeti nazil olmadan Medine'de Es'ad b. Zürare, istişare ile kırk Müslümana, Mus’ab b, Umeyr, Hz. Peygamber’in emri ile 12 Müslümana iki rekât cuma namazı kıldırmıştır. Yazır, ilgili ayet Peygamberimiz sallâllahu aleyhi ve sellem ise, ilk Cuma namazını Mekke’den Medine’ye hicret esnasında Medine yakınlarında Rânûna vadisinde Sâlim b. Avf kabilesinin yurdunda kıldırmıştır. İbn Hişâm, I, 496 CUMA NAMAZI KİMLERE FARZ? Peygamberimiz sallâllahu aleyhi ve sellem “Cuma namazına gitmek, ergenlik çağına ulaşmış her Müslümana farzdır.” Ebu Dâvûd, Taharet, 129 buyurmuş ve “Kim tembellik ederek üç cuma namazını terk ederse Allah o kimsenin kalbini mühürler.” Tirmizî, Cuma, 354 anlamındaki sözleriyle cuma namazını mazeretsiz kılmayanların akıbetini bildirmiş, Cuma namazının faziletini şöyle beyan etmiştir “Bir kimse güzelce abdest alır sonra mescide gelir, susup okunacak hutbeyi dinlerse, gelecek cumaya kadar ve ondan sonraki üç gün içinde işleyeceği küçük günahları affedilir.” Müslim, Cuma, 24 “Beş vakit namaz ve cuma namazı diğer Cuma namazına kadar -büyük günahları işlemediğin sürece- aralarında işlenen küçük günahlara kefarettir.” Müslim, Tahâre, 14-15 CUMA NAMAZI KONUSUNDA İHTİLAF VAR MI? Cuma namazı, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar bütün Müslümanlarca kılınmış ve bunun farz olduğu konusunda herhangi bir ihtilâfa düşülmemiştir. CUMA GÜNÜ ÖĞLE NAMAZI KILINIR MI? Cuma namazı, cuma günü öğle namazının vaktinde cemaatle kılınan iki rekâtlı farz-ı ayın bir namazdır. Cuma namazı kılınınca ayrıca o gün öğle namazı kılınmaz. Hutbeden önce dört rekât, farzdan sonra da İmam Ebû Hanife’ye göre dört rekât, İmam Ebû Yusuf ve Muhammed’e göre biri dört diğeri iki olmak üzere toplam altı rekât sünnet kılınır. CUMA NAMAZININ BİREYSEL VE TOPLUMSAL FAYDALARI Cuma namazı; sosyal dayanışma ve kaynaşmaya, birlik ve beraberliğe, İslâmî bilgilenme ve bilinçlenmeye vesile olan bir ibadettir. Tahlil ettiğimiz ayette cuma namazının sadece cuma günü ezan okununca kılınacağı bildirilmekte, nasıl kılınacağı beyan edilmemektedir. Ayette kadın-erkek, mukim-misafir, sağlıklı-hasta ayrımı yapılmaksızın bütün müminlere hitap edilmektedir. Bu hitaptan kadın-erkek herkesin cuma namazını kılması gerektiği anlaşılmakta ise de Peygamberimizin hadisleri ve tarihi süreçteki uygulamalardan cuma namazının herkese değil belirli şartları taşıyan Müslümanlara farz olduğu bilinmektedir. CUMA NAMAZI KILMANIN ŞARTLARI Bir kimsenin cuma namazı kılmakla yükümlü olabilmesi için şu şartların bulunması gerekir 1. Müslüman, akıllı ve bulûğ çağına gelmiş olmak. 2. Sağlıklı olmak Cuma namazına gidemeyecek kadar kötürüm, felçli, engelli, özürlü ve hasta kimseler ile bunlara zorunlu olarak bakmak durumda olanlar, cuma namazına gittiği takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından korkanlar, yürüyemeyecek derecede yaşlı kimseler cuma namazı kılmakla yükümlü değillerdir. Görme engelliler camiye gelebiliyorlarsa veya kendilerini camiye götürebilecek refakatçileri varsa cuma namazı kılmakla yükümlüdürler. bk. Müslim, Mesâcid, 255; Ebu Dâvûd, Salât, 46 3. Mukim olmak Bir insana cuma namazının farz olabilmesi için, cuma namazı kılınan yerde ikamet ediyor olması gerekir. Dolayısıyla dinen yolcu sayılan kimselere seferî cuma namazı farz değildir. Bir insanın dinen misafir sayılabilmesi için Hanefî bilginlere göre 90 km uzaklıkta bir yere 15 günden az kalmak üzere gitmesi gerekir. Şafiîlere göre giriş ve çıkış günleri hariç üç gün kalmak üzere 90 km uzaklıkta bir yere giden kimse misafir sayılır. 4. Erkek olmak “Cuma namazı kılmak, her Müslümana farzdır. Ancak dört grup insana; köle, kadın, çocuk ve hastaya farz değildir.” Ebu Dâvûd, Salât, 215 anlamındaki hadis, cuma namazı kılmakla kimlerin yükümlü olduğunu ifade etmektedir. Cuma namazının farz kılındığı zamandan günümüze kadar uygulama bu şekilde olmuştur. KADINLAR CUMA NAMAZINA GİDEBİLİR Mİ? Müçtehit imamlar ve daha sonraki bilginler dahil bütün Müslümanlar, cuma namazının erkeklere farz olup kadınlara farz olmadığı konusunda ittifak etmişlerdir. Bununla birlikte kadınlar, camiye gelip cuma namazı kılabilirler. Cuma namazının kadınlara farz kılınmamış olması, onlar hakkında bir mahrumiyet değil bir muafiyettir. Ancak günümüzde kadınların cuma günü camiye gitmeleri, yapılan vaazı ve okunan hutbeyi dinlemeleri ve cuma namazı kılmaları daha isabetli olur. Nitekim Peygamberimiz sallâllahu aleyhi ve sellem; “Camiye gitmek istediklerinde kadınlarınıza engel olmayın.” Müslim, Mesâcid, 135-36 buyurmuştur. Peygamberimiz ve sahabe zamanında hanımlar, cuma namazına ve günlük namazlara katılıyorlardı. KİMLER CUMA NAMAZI KILMAZ? Esaret altında bulunanlar, tutuklular ve mahkûmlar da cuma namazı kılmakla yükümlü değildirler. Ancak bulundukları yerde mescid bulunması halinde mahpuslar cuma namazı kılarlar. Kendilerine cuma namazı farz olmayan kimseler, cuma namazı kılarlarsa namazları sahih olur ve artık o gün ayrıca öğle namazı kılmazlar. CUMA NAMAZINA GİTMEMENİN MAZERETLERİ Bazı mazeretler, kendilerine cuma namazı farz olan kimselerin cuma namazına gitmemelerini mubah kılar. Cuma namazına gitmemeyi mubah kılan belli başlı mazeretler şunlardır Cuma namazına gittiği takdirde kişinin önemli bir zarara veya sıkıntıya uğramasına yol açacak derecede şiddetli yağmur yağması, Havanın çok soğuk veya çok sıcak olması, Yolun aşırı çamurlu olması, Cuma namazına gittiği takdirde malı, canı veya namusunun tehlikeye gireceğine dair endişeler taşıması. Hasta olmamak veya bazı özürler bulunmamak Namaza gidince hastalığının artmasından veya uzamasından korkan kimselere Cuma farz olmaz. Yine, hasta bakıcı, aciz ihtiyar, gözü görmeyen, ayaksız, kötürüm ve Müslümanlar Cuma’yı kılarken onların güvenliğini sağlamakla görevli olan emniyet nöbetçisi gibi özrü bulunanlar, vakit bulunca öğle namazı kılmakla yetinirler. Ancak bu kimseler cemaatle Cuma namazına katılırlarsa yeterli olur es-Serahsî, II, 22, 23; İbnü`l-Humam, Fethu`l-Kadir, I, 417 CUMA NAMAZININ ŞARTLARI Kendisine cuma namazı farz olan kimsenin cuma namazı kılabilmesi için şu şartların bulunması gerekir Vakit Cuma namazı, cuma günü öğle namazı vaktinde kılınır. bk. Müslim, Cuma, 28-29 Öğle namazının vaktinden önce veya sonra kılınırsa cuma namazı geçerli olmaz. Cemaat Cuma namazı cemaatle kılınır, tek başına kılınmaz. Cuma namazı kılabilmek için İmam Ebu Yusuf’un içtihadına göre imam dahil üç cemaatin, Ebu Hanife ve Muhammed’in içtihatlarına göre imam hariç üç cemaatin bulunması şarttır. Bunlar yolcu veya hasta da olsalar bu şart yerine gelmiş sayılır. Kaynak Diyanet Dergi, Şubat 2009 Sayısı İslam ve İhsan
Peygamberimizin Ramazan orucunun faziletine dair hadisleri hangileridir? Ramazan orucunun farz oluşu, fazileti ve oruçla ilgili ayet ve orucunun farz oluşu, fazileti ve oruçla ilgili konular. RAMAZAN ORUCU İLE İLGİLİ AYETLER “Ey İman Edenler! Oruç, Sizden Önceki Ümmetlere Farz Kılındığı Gibi Size de Farz Kılındı” Ayeti "Ey iman edenler! Oruç, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Size farz kılınan oruç, sayılı günlerdedir. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar diğer günlerde tutar. İhtiyarlık veya iyileşme umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mâzereti olup da oruç tutmaya gücü yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak fidyeyi arttırırsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz güçlüğüne rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise, sizden Ramazan ayına ulaşanlar idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde kazâ etsin. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir." Bakara sûresi, 183-185 Oruç, dinimizin temel esaslarından biridir. O aslında şekil ve süresi farklı da olsa, geçmiş ümmetlere de emredilmiş bir ibadettir. Kazandırdığı birçok faydaya rağmen, insan nefsine ağır gelen ilâhî bir emirdir. Bu sebeple olmalıdır ki, önce ibadetlerin en hafifi namaz, sonra orta zorlukta olan zekât, daha sonra da belki en zoru olan oruç emredilmiştir. Böylece mükellefler kolaydan zora doğru bir alıştırmaya tâbi tutulmuşlardır. Bir önceki konuda geçen burada da tekrar gelecek olan İslâm'ın beş temeli ile ilgili hadiste aynı sıra takip edilmiştir Şehâdet, namaz, zekât, oruç, hac... Oruç, Medine'de hicretten bir buçuk yıl sonra şâban ayında farz kılınmıştır. Âyette, bu meşakkatli ve zorlu ibadetin sadece müslümanlara farz kılınmadığı, daha önceki ümmetlere de farz kılındığı bildirilmek suretiyle, orucun hem öteden beri uygulanan ilâhî bir kanun olduğu vurgulanmış hem de ümmet-i Muhammed'in yanlış bir değerlendirme yapması önlenmiştir. Oruç, lugatta nefsi meylettiği şeylerden alıkoymak yani kendini tutmak demektir. Dinimizdeki anlamı ise, nefsin belli başlı istekleri olan yeme, içme ve cinsel ilişkiden bütün gün kendini tutmaktır. "Umulur ki korunursunuz" âyeti, oruç sayesinde nefsinize ve şehvetlerinize hâkim olma alışkanlığını elde edip, günahlara karşı kendinizi tutarak takvâya erersiniz, anlamındadır. Orucun kalkan olduğunu bildiren hadis de aynı gerçeği pekiştirmektedir. Orucun farz kılınmasının hikmeti, Allah'ın emrine boyun eğmekle, kulluk zevkini tatmak; ruhu, riyâ ve gösteriş hastalıklarından arındırarak ihlâsı arttırmak ve kendisini Allah'ın korumasına teslim etmek için nefis ile mücâdele etmektir. Hasta veya yolcuya oruç tutmayıp yeme konusunda ruhsat verilmiştir. Bizim yolculuk dediğimiz sefer, aslında kelime olarak keşif ve açmak anlamındadır. Yolculuk, yolcunun her türlü hal ve ahlâkını meydana çıkardığı için ona da sefer denilmiştir. Bu ise, en az üç günlük bir yolculuk demektir. İhtiyarlık veya iyileşme umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mâzereti olanlar, bir fakiri sabahlı-akşamlı günde iki öğün doyuracak kadar bir şeyi fidye olarak verirler. Fidyenin gönül rızâsıyla arttırılması iyidir. Ancak sabredip oruç tutmaya çalışmak daha iyidir. Oruç, Ramazan ayında tutulur. Ramazan ayı, hidâyet rehberimiz Kur'ân-ı Kerîm'in indirilmeye başladığı mübârek bir aydır. Oruç ibadetine tahsis edilen sayılı ve sınırlı günler işte bu kutlu günlerdir. Kim bu günlere sağlıklı ve mukîm olarak erişirse, bu günleri oruçlu geçirmelidir. Hasta veya yolcu olanlar için Ramazan dışında diğer günlerde kazâ etme imkânı tanınmıştır. Bunu yapmaları halinde günahkâr olmazlar. Bu da yüce Rabbimiz'in, bizler için kolaylık murat ettiğinin bir göstergesidir. Ayrıca bir nimettir. Ancak mukîm ve sağlıklı olanlar için böylesi bir ruhsat yoktur. Onlar orucu kazâya bırakırlarsa, farzı terkettikleri için günahkâr olurlar. Allah Teâlâ, orucu farz kılmakla bizleri zora ve sıkıntıya sokmayı aslâ istemez. Tam aksine bizler için kolaylık murat eder. Oruçla ilgili hükümler bunun böyle olduğunu gösterdiği gibi dinimizdeki bütün yasakların amacı da bizleri olgunlaştırmaktır. Yoksa asla sıkı bir yönetime tâbi tutup bunaltmak değildir .bk. Mâide sûresi, 3 Oruç, hastalık, yolculuk ve ihtiyarlık gibi durumlarda iyice zorlaşabilir. İşte onun için de kazâ ve fidye kolaylıkları getirilmiştir. Edâ ederken de kazâ ederken de sayının tamamlanması esastır. Nitekim bu husus âyette açıkça belirtilmiştir "...Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir." RAMAZAN ORUCU İLE İLGİLİ HADİSLER “İnsanın Oruç Dışında Her Ameli Kendisi İçindir” Hadisi Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu Aziz ve celîl olan Allah "İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim" buyurmuştur. Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa Ben oruçluyum’ desin. Muhammed'in canı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır." Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163 Bu, Buhârî'nin rivayetidir. Buhârî'nin bir başka rivayeti Savm 3 şöyledir Allah Teâlâ buyurur ki "Oruçlu kişi yemesini, içmesini, cinsî arzusunu benim rızâm için terk eder. Oruç, doğrudan doğruya benim rızâm için yapılan bir ibadettir. Her iyiliğin karşılığı on misli sevap olduğu halde, orucun mükâfatını ben vereceğim." Müslim'in bir rivayetine göre Sıyâm 164 Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah Teâlâ, "Ama oruç başka. O benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakır" buyurmuştur. Oruçlu için iki sevinç vardır Biri, iftar ettiği zamanki sevinci; diğeri, Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Hiç kuşkunuz olmasın ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir". Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Değişik rivayetleri bir araya getirilmiş olan hadisimiz, orucun diğer ibadetlerden farklı olan yönlerini belirlemektedir. Bu yönlerden biri orucun sırf Allah rızâsı için yapılan bir ibadet olması, yani, oruçlu bildirmediği sürece, dışarıdan hiç kimsenin bilemeyeceği, riyâ ve gösterişten uzak bir ibadet olmasıdır. Çünkü orucun diğer ibadetler gibi görünür bir şekli yoktur. Öte yandan, tarihte varlıkları bilinen müşriklerin, ilâhlarına yakın olmak için yaptıkları kulluk türleri içinde oruç bulunmamaktadır. Yani hiçbir putperest oruç tutarak putlara kulluk etmemiştir. Bu yönüyle de oruç, sırf Allah için yerine getirilen bir ibadet türüdür. Orucun diğer ibadetlerden farklı bir başka yönü de mükâfatının, -önceden bildirilmiş ölçülerin çok üstünde- Allah Teâlâ tarafından takdir edilecek olmasıdır. Her iki özellik de oruç ibadetinin fazilet ve üstünlüğünü anlamamız için yeterlidir. Ayrıca hadisimizde, oruçlu ile ilgili bir tesbit, bir tavır, bir vâkıa ve bir de müjdeye dikkat çekilmektedir. Söz konusu tavır kimseye kötü söylememek ve çatmamak, kendisine çatan, kötü söyleyen olursa, ona da nazikçe "lutfen bana ilişmeyin, ben oruçluyum" diyerek, kendisini oruç kalkanıyla korumasıdır. Çünkü oruç, oruçlu için dünyada günahlara, âhirette cehennem azâbına karşı koruyucu kalkan konumundadır. Vâkıa ise şöyle ifade edilebilir Oruç tutan kişide özellikle uzun yaz günlerinde açlıktan ileri gelen bir ağız kokusu oluşur. Bu koku, Allah katında, insanlarca en güzel koku diye bilinen miskten daha güzeldir. Ancak bu gerçek, hiçbir zaman o ağız kokusunun misvak veya fırça kullanmak suretiyle giderilmesine mâni değildir. İftar ve Allah'a kavuşma anlarındaki büyük rahatlama ve sevinç... Bu iki haldeki sevinç ve ferahlıktan birincisi maddî, görünür ve geçici; öteki mânevî ve süreklidir. Her ikisi de sadece oruçluya aittir. İftar edildiği zamanki rahatlama, Allah huzurundaki rahatlamanın kesin bir delili olarak zikredilmiş olmaktadır. Oruç tutan kimsenin iftar ettiği an rahatlaması ne kadar gerçek ise, oruçlunun Allah'a kavuştuğu zamandaki rahatlaması da o kadar gerçektir. Hadisimiz, oruçluya verilecek sevâbın, dinimizdeki bir iyiliğe on katından yedi yüz misline kadar verilecek sevap ve mükâfat ölçüsünün dışında ve üstünde, tamamen Allah Teâlâ'nın takdirinde olduğunu tescil ve ilân ederken, tabii olarak oruç ibadetinin dinimizdeki müstesna yerini ve son derece üstün faziletini de ortaya koymuş olmaktadır. Orucun fazileti, yüce Rabbimiz'in onu kendisine izâfetle "Benim içindir" buyurması ve "Mükâfatı da bana aittir" diyerek sonsuz lutuf ve kerem kapısını oruçluya açmış olmasından ileri gelmektedir. Böyle bir teşrif ve iltifat her şeyin üstündedir. Bu da hadisimizdeki müjdeyi oluşturmaktadır. "İnsanın her ameli kendisi içindir" buyurulmuş olması, oruç dışındaki her ibadetin, insanın haz alacağı, başkalarından gizleyemeyeceği hatta belki de göstermek isteyeceği bir tarafı olduğunu tesbit etmektedir. Sadece oruçta böyle bir durumun bulunmaması onun ne denli saf ve has bir ibadet olduğunu göstermektedir. Hadisimizin ana tesbiti de budur. Hadisten Öğrendiklerimiz Allah Teâlâ'nın, "Mükâfatını ben vereceğim" buyurduğu yegâne ibadet oruçtur. Allah için yapılacak hiçbir fedâkarlık ve amel karşılıksız kalmaz. Oruçlu, günahlara ve cehennem azabına karşı zırhlanmış kişi demektir. Çünkü "Oruç kalkandır" buyurulmuştur. “Cennette Reyyân Denilen Bir Kapı Vardır Ki Kıyamet Günü Oradan Ancak Oruçlular Girecek” Hadisi Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu "Allah yolunda çift sadaka veren kimse, cennetin muhtelif kapılarından, Ey Allah'ın sevgili kulu! Burada hayır ve bereket vardır’, diye çağırılır. Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücahitler cihat kapısından, oruçlular reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından cennete girmeye davet edilirler." Ebûbekir radıyallahu anh - Anam babam sana kurban olsun ey Allah'ın Resulü! Gerçi bu kapıların birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağırılmaya ihtiyacı yoktur ama, bu kapıların hepsinden birden çağrılacak kimseler de var mıdır? dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem - "Evet, vardır. Senin de o bahtiyârlardan olacağını ümit ederim" buyurdu. Buhârî, Savm 4, Cihâd 37, Bed'u'l-halk 9, Fezâilü ashâbi'n-Nebî 5; Müslim, Zekât 85, 86. Ayrıca Menâkıb 16; Nesâî, Zekât 1, Cihâd 20, Sıyâm 43 Sehl İbni Sa'd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu "Cennette reyyân denilen bir kapı vardır ki kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. Oruçlular nerede? diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse girmez." Buhârî, Savm 4; Müslim, Sıyâm 166. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 43; İbni Mâce, Sıyâm 1 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Birinci hadisteki çift sadaka, bazı rivayetlerde iki koyun, iki sığır, iki dirhem diye aynı maldan, aynı cinsten iki sadaka şeklinde açıklanmıştır. Bu ifadeden, sadaka vermeye mümkün olduğunca devam eden kimselerin kastedilmiş olma ihtimali bulunmaktadır, hatta bu ihtimal daha da kuvvetli gözükmektedir. Sadaka vermeyi ve iyilik yapmayı bir çeşit alışkanlık haline getirmiş olan kimseler muhtelif cennet kapılarının her birinden ayrı ayrı davet edileceklerdir. Yani namaz, cihad ve sadaka gibi ibadet ve iyilikleri sürekli yapanlar bu ibadetlere ayrılmış kapılardan çağrılacaklardır. Oruçluların, diğer bir ifadeyle oruç tutmaya özel önem verenlerin, çok oruç tutanların reyyân isimli kapıdan çağırılması ise, onlara özel bir ikrâmdır. Zira reyyân, "atşân"ın tam karşıtı bir anlam ifade etmektedir. Atşân, "susuzluktan yanmış"; reyyân, "suya kanmış" demektir. Yalnızca dünyada oruç tutarken susuzluk çekenlerin bu kapıdan girecek olmaları ve o kapıdan onlardan başka hiç kimsenin giremeyecek olması ikinci hadiste bildirilen gıpta edilmeye lâyık bir üstünlüktür. Hatta o kapıdan girenlerin asla susuzluk yüzü görmeyeceği, "Kim bu kapıdan girerse, sonsuza dek susuzluk hissi duymaz" diye açıkça müjdelenmiştir. bk. İbni Mâce, Sıyâm 2; Nesâî, Sıyâm 43 Hiç şüphesiz bu ayrıcalık oruç ibadetinin, diğer ibadetler arasındaki yerini ve kıymetini göstermektedir. Birinci hadiste, iyilik ve hayır çeşitlerinin hemen hemen hepsinde özel bir gayreti bulunan Hz. Ebûbekir'in, cennete girme sonucunu değiştirmemesine rağmen, bütün cennet kapılarından birden çağrılacak kimselerin de bulunup bulunmadığını sorması, gerçekten yerinde bir sorudur. Resûl-i Ekrem Efendimiz'in soruya olumlu cevap vermesi ve özellikle Hz. Ebûbekir'in o bahtiyârlardan olduğunu bildirmesi hem bir müjde hem de ümmete yönelik büyük bir teşviktir. Hadisten Öğrendiklerimiz Aynı cinsten çift sadaka veren sürekli hayır yapan kimseler, cennetin muhtelif kapılarından cennete girmeye davet edileceklerdir. Cennetin reyyân kapısından sadece oruçlular gireceklerdir. Hz. Ebû Bekir, bütün cennet kapılarından birden davet edilecek bahtiyârlardandır. “Allah Rızâsı İçin Bir Gün Oruç Tutan Kimseyi Allah, Bu Bir Günlük Oruç Sebebiyle Cehennem Ateşinden Yetmiş Yıl Uzak Tutar” Hadisi Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu "Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar." Buhârî, Cihâd 36; Müslim, Sıyâm 167-168. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 3; Nesâî, Sıyâm 44,45; İbni Mâce, Sıyâm 34, Fiten 13 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hadîs-i şerîf, metindeki fî sebîlillâh kaydından dolayı, "düşmanla savaşırken oruç tutan kimseler" olarak yorumlandığı gibi, savaş hali olsun olmasın Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimseler hakkında da geçerli sayılmıştır. Nitekim bu ayırımı hadisi rivayet eden hadisçilerde de görüyoruz. Buhârî ve Tirmizî, onu cihad ve fezâilü'l-cihâd bölümlerinde naklederken, Müslim, Nesâî ve İbni Mâce oruç bahsinde zikretmişlerdir. Savaş esnasında oruç tutmak mücâhide hem cihad hem de oruç sevabını kazandırır. Ancak bu, oruç tutmanın mücahidi olumsuz yönde etkilememesi halinde geçerlidir. Oruçtan etkilenecek mücahidin oruç tutmaması evlâ ve efdaldir. Çünkü cihad başlı başına büyük güçlükleri olan ve başarılması gereken üstün bir görevdir. Allah yolunda yani Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimsenin yetmiş yıl cehennem azabından uzak tutulması, o kişinin cehennemde yakılmaması anlamındadır. Bazı rivayetlerde bu mesâfe yüz veya beş yüz yıl şeklinde geçmektedir. Yetmiş yıllık mesâfe bunların asgarisi olarak düşünülecek olursa, oruç tutanın durumuna göre bu mesâfenin yüz ya da beş yüz yıllık bir uzaklığı da kapsayabileceği anlaşılmış olur. Oruç tutan kişinin cehennemden uzak tutulacağı süre ve mesâfe ile ilgili olarak on beş kadar sahâbînin rivayeti bulunmaktadır. Hadiste yıl karşılığı olarak güz mevsimi anlamındaki "harîf" kelimesi kullanılmıştır. Fakat Araplar bu kelimeyi genellikle bir mevsim için değil bütün bir yıl için kullanırlar. Hadisten Öğrendiklerimiz Allah yolunda O'nun rızâsı için oruç tutmak pek faziletli bir ibadettir. Oruç, cehennem azâbından kurtuluşa vesiledir. Kendi rızâsı için ibadet eden kullarına Allah Teâlâ'nın ikramı büyük olacaktır. “Kim, Faziletine İnanarak ve Karşılığını Allah'tan Bekleyerek Ramazan Orucunu Tutarsa, Geçmiş Günahları Bağışlanır” Hadisi Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallalllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu "Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır." Buhârî, Îmân 28, Savm 6; Müslim, Sıyâm 203, Müsâfirîn 175. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1, Savm 57; Tirmizî, Savm 1, Cennet 4; Nesâî, Sıyâm 39; İbni Mâce, İkâmet 173, Sıyâm 2, 33 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Amel ve ibadetlerin makbul olabilmesi için iki önemli şart vardır. Bunlardan birincisi Allah'a iman; ikincisi, ihlâs ve samimiyet. Yani bir işi Allah rızâsını gözeterek, karşılığını sadece Allah'tan bekleyerek yapmak, riyâ ve gösterişe kaçmamak. Bu iki husus hadisimizde iman ve ihtisab kelimeleriyle ifade buyurulmuştur. “İnsan, inanmadan nasıl ibadet eder?” diye bir soru akla gelebilir. Doğrudur. Ne var ki, gerçekten inanmadığı halde inanmış görünüp şu veya bu gerekçeyle birtakım güzel işler ve ibadetler yapanların varlığı da bir gerçektir. Öte yandan insan, bir şeyin hak ve doğru olduğuna inanır ve yapar. Fakat ihlâs ve samimiyetle değil, riyâ, gösteriş, korku, itibar vs. gibi birtakım geçici gerekçelerle yapar. Bu tür davranışlar her ne kadar ibadet ve iyilik gibi görünse de, onları işleyeni maksadına ulaştırıcı nitelik ve kıvama sahip değildir. Daha açık bir ifadeyle bu davranışlar makbul değildir. İşte hadisimiz işin çok önemli olan bu yönüne dikkat çekmekte, Ramazan orucunu, onun farziyyetine, faziletine, faydasına yürekten inanarak ve karşılığını sadece Allah'tan bekleyerek yani tam bir ihlâs ve samimiyetle tutan kimselerin, geçmiş günahlarından arındırılacaklarını müjdelemektedir. Âlimler "geçmiş günahları" ifadesini küçük günahlar diye yorumlamışlardır. Müellifimiz Nevevî'nin belirttiğine göre bazı fakihler, küçük günah bulunmadığı takdirde Ramazan orucunun büyük günahları hafifletebileceğini söylemişlerdir. "Kim Ramazan orucunu tutarsa..." ifadesinden açıkça anlaşılacağı gibi, Ramazan'ın tamamını tutarsa demektir. Hadisimizdeki müjde, acaba "oruç" denebilecek en az miktarı, söz gelimi, bir günü oruçlu geçiren kimse için de söz konusu mudur? Değildir. Ancak hadisimizdeki iki şarta uyarak başladığı Ramazan orucuna, hastalık vs. gibi meşrû bir sebeple devam edemeyenler, başlangıçtaki niyet ve davranışları sebebiyle bu müjdeli hükme dahildirler. Ayrıca bu ve benzeri bağışlanma müjdeleri sadece günahkârlar için geçerli de sanılmamalıdır. Bağışlanacak günahı olmayan kimseler için de derecelerinin yükselmesine sebeptir. Nitekim peygamberler bu durumdadır. Hadisten Öğrendiklerimiz Ramazan orucunu inanarak ve karşılığını Allah'tan umarak tutmak, geçmiş günahlardan arınma sebebidir. Allah'a iman etmek ve mükâfatını O'ndan beklemek ihtisab her ibadetin sıhhat ve makbuliyet şartıdır. “Ramazan Ayı Girdiğinde Cennet Kapıları Açılır, Cehennem Kapıları Kapanır ve Şeytanlar Bağlanır” Hadisi Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu "Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır." Buhârî, Savm 5, Bed'ul-halk 11; Müslim, Sıyâm 1, 2, 4, 5 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Ramazan ayının mânevî hayatımıza kazandırdığı ve dolayısıyla günlük yaşantımıza getirdiği rahmet ve güzelliği üç cümlecikle ortaya koyan hadisimiz, bizi Ramazan ve oruç iklimine hem hazırlamakta hem de ısındırmakta ve böylece umutlanmamıza vesile olmaktadır. Hadisin ilk cümlesinde açıldığı bildirilen cennet kapıları, başka bazı rivayetlerde, rahmet kapıları ve gök kapıları olarak geçmektedir. Aslında bu üç tanımlama, aynı şeyin farklı anlatımından ibarettir. Zira netice itibariyle gök kapıları rahmet kapıları, rahmet kapıları da cennet kapıları anlamındadır. Cennet kapılarının açılması, ilâhî rahmetin her zamankinden daha büyük çapta hayatı kaplaması demektir. Bunun tabii sonucu cehennem kapılarının kapanmasıdır. Cehennem kapılarının kapanması ise, cehennem davetçisi şeytanların faaliyet alanlarının daraltılması, etkilerinin kısıtlanması demektir. Bütün bunlar da Ramazan ayında topluca ve toplumca daha derinden ve yaygın olarak yaşanmaya başlanan temiz dînî hayatın bir bakıma sebebi, bir bakıma da sonucudur. Neticede hadisimiz, Ramazan ikliminin, mü'minlerin maddî ve mânevî hayatına kazandırdığı değişimi, rahmet, bereket ve mutluluk havasını anlatmaktadır. Yoğun olarak kulluk yapılan bir mevsimin fazileti, şeytanların olumsuz etkilerinden büyük ölçüde sıyrılma, günahlardan sakınma ve rahmete ulaşma imkânlarında kendisini göstermektedir. O halde bu müsait ortamdan mümkün olduğunca yararlanmaya çalışmak herhalde yapılabilecek en akıllıca iştir. Ramazan ayı geldiğinde toplumda gördüğümüz güzellik, bereket ve mânevî havanın nereden kaynaklandığını hadisimizde bulmaktayız. Bu sebeple hadiste belirtilen hususlar iman hayatımız ve iki dünya mutluluğumuz bakımından son derece önem taşımaktadır. Ramazanı hayatımızda daha büyük ölçüde etkili kılacak davranışlarda bulunmak bize düşen görev olmaktadır. Hadisten Öğrendiklerimiz Ramazan, af, rahmet ve sevabın arttığı, şeytanların etki ve saptırmalarının azaldığı ve dolayısıyla cehennem kapılarının kapandığı bir ay ve müstesna bir zamandır. Kulluk yoğun zaman ve mekânların, rahmet ve bereketi topluca gösterilecek gayretlerle daha da arttırılabilir. “Ramazan Hilâlini Görünce Oruç Tutunuz” Hadisi Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu "Ramazan hilâlini görünce oruç tutunuz. Şevval hilâlini görünce de oruca son veriniz. Ramazanın başlangıcı bulutlu bir güne rastlarsa, şâbanı otuza tamamlayınız." Buhârî, Savm 11; Müslim, Sıyâm 4, 7, 8, 17-20. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 5; Nesâî, Sıyâm 8; İbni Mâce, Sıyâm 7 Bu, Buhârî'nin rivayetidir. Müslim'in rivayetinde şöyle buyurulmaktadır "Eğer şevval ayının başlangıcı bulutlu olursa, orucu otuza tamamlayınız." Bu rivayet için de ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sıyâm 7; Nesâî, Sıyâm 10; İbni Mâce, Sıyâm 7 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Yukarıdaki hadislerde Ramazan'la beraber gelen ve diğer gün ve aylardan farklı olan imkân, bereket, rahmet ve mağfiretten bahsedilmişti. Ramazan ayına ait olan bu ayrıcalıkları yaşayabilmek için, bu ayın girdiğinin nasıl anlaşılacağı herhalde bütün mü'min gönül ve kafaları haklı olarak meşgul edecektir. Çünkü bu büyük fırsatın kaçırılmaması gerekir. İşte bu hadiste Efendimiz, ümmetin bu merakını gideriyor ve Ramazan ayının başlangıcının ve bitiminin nasıl belirlenebileceğini açıklıyor. Özellikle o günkü şartlarda herkes tarafından bilinen bir hadiseye işaret ediyor. Aylar, hilalin görünmesi rü'yet-i hilâl ile tesbit ediliyor. Ramazan için de aynı ölçü kullanılacaktır. Ramazan ayının girdiğini belirleyen hilalin gözle görülmesi ve bunun şahitler ile delillendirilmesi halinde oruca başlanacaktır. Ancak hilâlin görülmesine engel olabilecek bir ihtimal akla gelmektedir. Şayet hava bulutlu olur da hilâli gözetlemek ve görmek mümkün olmazsa, ne yapılacaktır? Bunun da çaresi, Ramazan'dan önceki ay olan şâbanı, otuza tamamlamaktır. Kamerî takvime göre bir ay, otuz günden fazla olamaz. Önceki ayı, olması muhtemel en uzun süresine tamamladıktan sonra, acaba Ramazan hilâli çıktı mı, çıkmadı mı şüphesi ortadan kalkacak, tereddüte mahal kalmayacaktır. Aynı şey Ramazan'ın bitimi için de geçerlidir. Bu defa Ramazan'dan sonraki ay olan şevvâlin hilâlini görmek mümkün olamazsa, orada da yapılacak işlem Ramazan'ı otuza tamamlamaktır. Her iki rivayet, ümmete Ramazanın başlangıcı ve bitimi gibi iki önemli noktada çok tabii olarak tam bir kesinlik ve itminan sağlamaktadır. Müslümanları şüphe içinde ibadet yapmış olmak gibi bir mânevî sıkıntıdan kurtarmaktadır. Rü'yet-i hilâlin esas alınmasına rağmen, onun mümkün olmadığı hallerde, önceki ayın otuza tamamlanması, hesabın devreye girmesi demektir. Bu da Ramazan ayının başlangıç ve sonunun tesbitinde rü’yet öncelikli bir hesaplama yönteminin meşrûiyetini ortaya koymaktadır. Dînî günlerin başlangıçlarının tesbiti konusunda son yıllarda İslâm ülkeleri arasında yaşanan farklılıklar ve "birlikte hareket etmeye" yönelik teşebbüsler henüz ümmetin tamamını kapsayacak bir noktaya getirilebilmiş değildir. Hesap mı, rü'yet mi gibi bir ikileme girme yerine bu iki ölçünün birlikte kullanılması yoluna gidilse, her halde hadisimizin gösterdiği yol takip edilmiş olacaktır. İbadetlerde ümmetin birlikte hareket etmesinin azameti, her türlü siyasal kaygıların üzerindedir. İslâm ülkeleri bu noktayı dikkate aldıkları takdirde uygulama farklılıkları ortadan kalkacaktır. Hadisten Öğrendiklerimiz Sünnet, ümmetin meselelerini en tabii ve kolay yoldan çözümleme ölçüsüdür. İbadetler şek ve şüphe üzerine bina edilemez. Kesinlik ve itminan aranır. Kesinlik gözlemle sağlanamazsa, hesaplamalarla bunun temini yoluna gitmek mümkündür. Önemli olan Ramazan gibi müstesna bir mevsimin başladığını ve bittiğini tesbit etmek ve onu öngörülen istikamette değerlendirmektir. Kaynak Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları İslam ve İhsan
İçindekiler1 6. Sınıf Din Kültürü Ders Kitabı Ramazan ayı ve cuma günü ile ilgili bir ayet öğrenerek defterinize yazınız. konusunu kısaca ele Ramazan ayı ve cuma günü ile ilgili bir ayet öğrenerek defterinize yazınız. konusu ile ilgili kısaca bilgi ; Ramazan ayı ile ilgili ayetler şunlardır ; Cuma günü ile ilgili ayetler şunlardır ;6. Sınıf Din Kültürü Ders Kitabı Ramazan ayı ve cuma günü ile ilgili bir ayet öğrenerek defterinize yazınız. konusunu kısaca ele ayı ve cuma günü ile ilgili bir ayet öğrenerek defterinize yazınız. konusu ile ilgili kısaca bilgi ;Ramazan ayı ile ilgili ayetler şunlardır ;Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar , rükû’ ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele. Tevbe Suresi 112Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. Bakara Suresi 185Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için Oruç,sizden öncekilere farz kılındığı gibi,size de farz kılındı. Bakara Suresi 183Cuma günü ile ilgili ayetler şunlardır ;Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. cum’a suresi / 9Cuma namazı kılınınca yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.”Cum’a sûresi 62, 10 Ramazan ayı ve cuma günü ile ilgili bir ayet öğrenerek defterinize Hakkında Soru Sormak İster Misiniz ? Yorum ve Düşüncelerinizin Bizim İçin Ne Kadar Değerli Olduğunu Biliyor Musunuz ? Destek ve Yorumlarınız için Tıklayınız...
ramazan ayı ve cuma günü ile ilgili bir ayet